Le Corbusier’in Atatürk’e mektubu hem İstanbul’u hem de Corbu’nun hayatını çok değiştirebilirdi. 1911’deki şark seyahatinde İstanbul’u ziyaret eden ve çok seven Le Corbusier, 1933 yılında Atatürk’e bir mektup yazarak İstanbul’un planlanması için bir proje teklifinde bulundu. İstanbul’un tarihi dokusunu koruyarak, çağdaş ihtiyaçları karşılamayı önerdi.
Le Corbusier

Le Corbusier (1887 – 1965) İsviçre asıllı Fransız mimar. Modernizme ve uluslararası tarza yaptığı katkılar ile tanındı. Mimarlık kariyeri uzun yıllar sürdü. Başlıca eserlerini Avrupa’da, Hindistan’da ve Rusya’da üretti. Mimarlık tarihine oldukça önemli eserler bıraktı. Aynı zamanda; şehir plancısı, ressam, heykeltıraş, yazar ve modern mobilya tasarımcısıydı. Önemli bazı eserleri; Unite d’Habitation, Villa Savoye, Weissenhof Evi, Ronchamp Şapeli (Notre Dame du Haut), Pencap Meclis Sarayı, Villa La Roche, Dom-ino Evi, Ulusal Batı Sanatları Müzesi, Philips Pavyonu, Firminy Saint-Pierre Kilisesi.

Le Corbusier, daha gençlik yıllarında, XX. yüzyılla birlikte yeni bir çağın başladığını, bilim ve sanatında bu çağın gereklerine göre yeniden biçimlenmesi gerektiğini anlamıştı. Corbu gençlik yıllarında gezdiği ve çok etkilendiği İstanbul’da birçok eskiz çizdi.

Atatürk’e Mektup
Le Corbusier’in Atatürk’e mektubu, çok etkilendiği İstanbul için bir proje teklifi üzerineydi. Corbu’nun mektubundan sonra 1936 yılında şehrin planlama dairesi başkanı olarak Mimar Henri Prost atandı. Corbu’nun mektubu Atatürk’e ulaştı mı bilemiyoruz lakin Atatürk’ten bir cevap alamayan Corbu 1948 yılında “Hayatımın en büyük gafı olan Atatürk’e yazdığım mektup olmasaydı, bugün güzel şehir İstanbul’un kentsel tasarımı üzerinde çalışan, en büyük rakibim Prost değil ben olurdum.” dedi.

Kendi Anlatımıyla Corbu’nun Yaşam Öyküsü
Le Corbusier, yaşamının sonlarına doğru kendisini şöyle anlattı: “İlk evimi 17.5 yaşındayken inşa ettim ve 50 yılı aşkın süredir, birçok serüvenler ve güçlüklerle, felaketler ve zaman zaman da başarılarla devam ettim. Araştırmalarım duygularım gibi, hayatın başlıca değerine doğru yöneldi: Şiir! Şiir insanın kalbinde olup, doğanın zenginliğine yönelmedeki kapasitedir. Ben görsel bir adamım; plastik bir çabanın ruh verdiği, gözleri ve elleriyle çalışan bir adam. Bütün bunlar gerçek mimarlığı, gerçek resmi, gerçek şehir ve kır tasarımını yaparlar. Işıklı Kenti ben icat ettim. Fakat mimarlık ve şehircilik (ya da şehir ve kır için tasarım) aslında aynı sorunlar olmayıp tek bir problemdir. Bunlar, tek bir uzmanlığın görevi olup, tek bir çözüm beklerler. Benim şehirlerim yeşil şehirlerdir.
Benim evlerim:
Güneş
Mekan
Yeşil sunarlar!”


Corbu, genç Cumhuriyet’in İstanbul’unu planlayabilseydi şehir nasıl olurdu bilinmez. Peki İstanbul’u şu an görseydi, günümüzde böyle bir isteği olur muydu? Sanmam.
Kaynak: Mimarlık Dergisi